28 Aralık 2013 Cumartesi

İzmir'deki 25 Yıllık Lezzet Markası

Nedir Bu Kokoreç? - Nereden Gelir?
Kokoreç Yunan mutfağının bilinen en eski yemekleri arasındadır.Ortadosklar yüzyıllardan beri Paskalya günü mutlaka kokoreç yerler;bir hafta boyunca kiliselerde uzun ayinler düzenlenir.Paskalya cuması,eğlence ve zevk veren hiçbir şey yapılmaz.
Yunanistan sahil kesimleri ile Türkiye'de Ege kıyıları gerek yemek kültürü olsun gerek bitki örtüsü olsun gerekse de çalgısı olsun;birbirlerine çok benzerler.Geçmişteki daha sıcak ve de resmi olmayan ziyaretler sonucu kokoreç Ege kıyılarına kadar ulaşmıştır.

İzmir'in eşsiz tadı olan kokoreç,Baki Usta'nın emeği ile 32 yıldır devam etmektedir.





Kimdir Baki Usta?

1878 yılında sona eren Osmanlı Rus savaşı sonrası topraklarında rahat yaşayamayan halk 1896 yılında Bulgaristan'dan Türkiye'nin farklı yerlerine göç etmişlerdir.Bunların bir kısmıda Çanakkale'nin Çan ilçesine yerleşmişlerdir.Aslen Bulgaristan göçmeni olan Baki Usta 1956 yılında Çanakkale'de dünyaya gelmiştir.Daha çocuk yaşta Çanakkale'den İzmir'e gelen Baki Usta burada farkı bir çok iş yaptıktan sonra pastanede çalışmaya başlamıştır.Bu zaman zarfı içerisinde askerlik görevini de yerine getirip evlenen Baki Usta 1982 yılına kadar pastanede usta olarak çalışmıtır,aynı yıl içerisinde seyyar kokoreççiliğe başlamıştır.
1991 yılında ufak bir dükkan olarak hizmete devam etmiştir.2000 yılından itibaren oğlu Volkan ile çalışma hayatına devam eden Baki Usta;2005 yılının kasım ayından itibaren de şimdi ki olduğu adreste ''baba-oğul'' çalışmanın vermiş olduğu güç ve güven ile daha temiz,hijyenik ve de günümüze uygun rahat koşullarda ki işletmesinde hizmete devam etmektedir.Öyleki her kesimden insana hitap eden Baki Usta'nın müşterilerinin arasında doktor,esnaf,işletmeci,mühendis olmasının yanı sıra birçok tanınmış ya da tanınmamış siyasetçi,sanatçı,iş adamı,popçu yer almatadır.
Başka yerlerde ''İstanbul kokoreç,Ankara kokoreç'' diye anılırken İzmir'de ''Kokoreççi Baki Usta'' ya da ''Baki Usta'nın Kokoreçi'' diye anılmaktadır.



Taner Gökalp Yazıyor...

Nefis Lezzet
2013 yılın Aralık ayında 32.yılına giriyor bu meslekte Baki Usta...O'nun kokoreci ile ilk tanışmamız ilkokul yıllarıma rastlıyor.O dönemde okul önlerinde sıkça görmeye alıştığımız ''Midyeci,turşucu,lahmacuncu'' üçgeninin 4 teker üzerinde verdiği lezzet ve hizmetin 4 duvar arasına yansımış haliydi Kokoreççi Baki Usta...
İlk,Orta,Lise derken Üniversite yılları geldiğinde İstanbul'da herkesin anlata anlata bitiremediği İstiklal'deki şu meşhur Kokoreççi'ye gitme fırsatım oldu.Gittiğimde ne göreyim! Yediğimiz kokoreç mi yoksa domates-biber-sebze kavurması mı olduğunu anlayamadım.
İzmirlilerin bildiği kokoreç et ve ekmekten oluşur,yerken hafiftir,yedikten sonra da insanın ağzında yağ tadı bırakmaz.
Baki Usta'nın kokorecini İzmir kokoreççilerinden ayıran en önemli özellikler;1-Temiz olması,2-Etin çok yumuşak ve sulu olmasıdır ki bu çiğnemeyi kolaylaştırıp yeme zevkimi hızlandırıyor,böylece 3 çeyrek yerine 6-7 çeyrek yemenizi ve ''çok yedim'' azabı duymamanızı sağlıyor.






İzmir'de Üniversiteli Olmak

Bornova
Öğrenci için dolu bir yaşam alanı.Sanki öğreniclere terk edilmişbir lunapark edasında yazları sıcak ve kurak,kışları ılık ve yağışlı bambaşka dünya.Bornova,İzmir'in hemen hemen her yerinden farklıdır.Bornova bir üniversite öğrenicisinin içinden çıkmadan yaşayabileceği her şeyi içerir.

Cafeler Sokağı
Birbirinin birebiri yaklaşık olarak 17-20 adet Cafe'den oluşur.Çalışanların çoğu öğrencidir.Çay fiyatının 1 tl ile 3 tl arasında değiştiği ancak ortalamasını düz mantık olarak 1.5 tl yapan mekanların çoğu burdan para kazanmakta.Genelde masalar 4 kişilik ve birleştirme opsiyonludur.Ancak 4 kişi gelirseniz masa bulmakta zorlanırsınız.Çünkü buralar hep üniversiteli dolar ve grup halinde geldikleri için de masaları birleştirirler.

Üniversiteli Öğrencilerden Yorumlar...

Öykü
İzmir özgürdür,sosyaldir,yardımseverdir,sıcak bir şehirdir.İzmir yaşam tarzıdır.Ulaşımı kolaydır.İzmir samimidir.Ayyaş ve çapulcu memleketidir.Kısacası okuyacaksan İzmir'de okuyacaksın.

Mehmet
Her şeyden önce medeniyetlerin buluştuğu yerdir İzmir;tarihi bir mekan.İzmir'in insanları rahattır.Kimse kimseye karışmaz.Öğrenci için çok ucuz bir yer.Örneğin;1 lira ile 90 dk. boyunca ücretsiz bütün ulaşım araçlarını kullanabilirsin.

Ebru
Aslında hangi şehirden geldiğine bağlı olarak değişir.Bana en başında çok yavaş gelmişti ama zamanla alışılıyor ve sen de rahat oluyorsun.

Gamze
İzmir öğrenci için pek çok imkanların olduğu sosyal ve çağdaş bir şehir.Yeteneklerinize uygun kurslar,ilgi alanlarınıza yönelik pek çok etkinlik bulabilirsiniz ve derslerden kalan vaktinizi çok güzel değerlendirebilirsiniz.







İzmir'in İnsanı Başkadır,Alışkanlık Yapar

İnsanı çok temizdir ama küçük ve kapalı bir toplum olduğundan hayata bakışları,özlemleri,sevinçleri hepsinin aşağı yukarı aynıdır.İstanbullular daha bir görmüş,geçirmiş,büyük şehir insanı olduğundan anormalliklere daha alışkındır.Hayata karşı daha farklı durularken,İzmir'de bir yasak aşk,bir batış hikayesi,bir yerin açılışı,bir davet,bir düğün,bir cenaze,eşe alınan pahalı hediye daha farklı ve derinden hissedilir.Hal böyle olunca İzmir'in dedikodusu bitmez.
İzmir'de belli insanların mekanları iş yapar.İzmirli tanıdığı yerdeçöp-şiş yer,denize girer,havuzda yüzer,gevrek alır.Kahvaltıda boyoz görmeyince sanki yemek türünü değiştiriyor,etoburdan otobura geçer gibi ''boyoz yok mu?'' diye büyük bir dehşetle sorar.İstanbullu simit saraylarında sürünmeye alışık olduğundan,yağlı,içi boş,talaş böreğine benzeyen,boyozun sofradaki önemini anlamayabilir.
İzmir'de Ramazan bir başkadır.Hepsi inançlı insanlar olmalarına rağmen,yeri gelir rakı ile oruç bozarlar.Bu da bu ülkenin güzelliğindendir.Bu güzellik İstanbulluya yaramaz.On bir ay her tür pisliğe bulanan İstanbullu,sofrada hurma olmayınca isyanı çıkarır.
İzmir'de bir yalan o gün sürer.Bu on gün içerisinde gerçekler öğrenilir,yorumlanır,paylaşılır ve nihai karar verilir.Dedikodunun dibine vurulur ama dedikodusu yapılan kişi bir ortamda rastlanınca,yüzüne ''orada olmayan adam'' ruh haliyle yaklaşılır,ayıptır.
İzmirliye yabancı para denince doların aksine ''Euro'dan'' bahsetmek gerekir.İzmirli Avrupalı olduğundan Euro'yu takip eder.






Neden 35.5 ?



Karşıyaka'da kime sorarsanız sorun,hiç kimse İzmirliyim demez Karşıyakalıyım der.Nedir bu fark?Hemen hemen tüm Karşıyakalılar bu sorunun cevabının ne olduğunu içinde hisseder de,aradaki farkın ne olduğunu tam ifade edemez.Biz Karşıyakalılar,İzmirliyiz.İzmirli olduğumuzu inkar etmeyiz.35.5 derken hem İzmirli olduğumuzu belirtiyor hem de kendimizi ayrıcalıklı gördüğümüzü anlatıyoruz.

Peki 35.5 olmanın,Karşıyakalı olmanın ayrıcalığı nedir?
Karşıyaka'nın kuruluşu 1912'dir.Levantenler ile yapılan maçlarda bir nevi Türklüğün direnişi olduğu da anlatılır.Renkleri yeşilin İslamı,kırmızının da Türklüğü simgelediği söylenir.
Bana göre birinci fark,Yamanlar suyu...Bir insan kendisini bir yere ait hissetmesinin en önemli nedenlerinden biri o bölgenin havası ve suyudur.Karşıyakalılar,İzmirliler ile aynı havayı solur ama içtiği su Yamanlar Suyudur.Şimdi şişelenip kaynak suyu olarak satılan bu su,bizim çocukluk ve gençlik zamanımızda her gün öğle saatlerinde saat 12.00 ile 13.00 arasında şehir şebekesine verilir ve Karşıyaka'daki tüm evlerin çeşmelerinden akardı.
Önemli bir diğer fark ise şu...Karşıyaka her ne kadar ada olmasa da,İzmir ile ulaşımını hep deniz yoluyla vapurlarla yapılmıştır.Eski yıllarda ulaşımın çok az bir kısmı karadan yapılırdı.Günümüzde araç sayısının artması,yolların değişmesine rağmen halen deniz yolu Karşıyakalıların vazgeçilmez bir tercihidir.Bu nedenle Karşıyakalılar,denizi İzmir'in diğer semtlerine göre çok daha fazla kullanılır.Denizi daha fazla kullanan insanlar ise doğal olarak kendilerini biraz daha farklı görürler.

 







Tarihi Fayton Keyfi Başladı

Faytonculuk

Fayton kelime olarak Fransızcadır.Phaeton(faeton) körüklü,açık binek arabası anlamını taşır.Fayton dört tekerlekli;ön tekerlekleri küçük,arka tekerlekleri büyük,tek oklu ve çift at koşulu bir araçtır.Fayton dört kişilik arabadır.İki kişinin yüzleri gidiş istikametinde arkaya sabit yere,iki kişi de onların karşısına bakan yere oturur.Körük çekildiği zaman arabacı körük dışında kalır.Arabaya ön ve arka tekerleklerin çamurlukları arasına yerleştirilmiş basamakla inilir.
Anadolu halkları köklü bir geçmişe sahip.Kültürel zenginliği dolu olan bir geçmiş ve bu birikimin her bir parçası kıymet taşır.Çünkü kültürleri oluşturan temelinde insan emeği var.Tarihler öncesinden günümüze gelen faytonculuk ve fayton yapımcılığı da kültürel miraslarımız arasındadır.
Faytonculuk artık yok olma aşamasına gelmiş.Konak,Kordonboyu ve Karşıyaka sahilinde yerli ve yabancı turistleri mistik bir havayla geziye çıkaran faytoncular bu mesleğin artık rağbet görmediğini,gittikçe tükenmekte olduğunu söylüyorlar.

Kordon'da Fayton Keyfi Başladı...

İzmir Büyükşehir Belediyesi,kentin simge mekanı Kordon'da fayton keyfine yeni bir soluk getirdi.İzmir'in simgesi faytonları kente yakışan modern bir görünüme kavuşturmak için yola çıkan İzmir Büyükşehir Belediyesi,faytonları Kordon'da hizmete aldı.Yabancı dil ve davranış eğitimi almış,özel kıyafetli sürücülerin kullandığı faytonların ilk seferi İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı ile gerçekleştirildi.


İzmirliler Çok Beğendi

Başkan Kocaoğlu,yeni faytonları çok beğenen ve alkışlarla destek veren vatandaşlara Kordon boyunca karanfil dağıttı.Yeni faytonlarla ilk seferlerini yapan fayton sürücüleri ise hayallerindeki faytonlara kavuştuklarını belirterek Başkan Kocaoğlu'na teşekkür etti.






Tarihi Asansör

İzmir'de gün batımını seyredebileceğiniz en güzel mekanlardan birisi hiç kuşkusuz Tarihi Asansör'dür.Tarihi Asansör'e,ilk yıllarda olduğu gibi bugün de Asansör Çıkmazı Sokağı'nın  iki yanındaki sakız evlerinin arasından geçilerek ulaşılıyor.


1907 yılında iş adamı Nesim Levi Bayraktaroğlu tarafından inşa edilen yapı,Mithat Paşa Caddesi ile Halil Rıfat Paşa Caddesi arasındaki yükselti farkından dolayı,iki semt arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla inşa edilmiştir.50m.'lik yükseklikte yer alan Halil Rıfat Paşa semtine 155 basamaklı merdivenle çıkılıyordu.Buraya inşa edilen Asansör Kulesi ile,iki semt arası birleştirilmiştir.Bu kulede iki asansör bulunmakta,bunlardan biri buharla,diğeri ise elektrik ile çalışmaktaydı.1985 yılında gerçekleştirilen restorasyonla her iki asansör de elektrikle çalışır duruma getirilmiştir.


102 yıldan bu yana,dimdik ayakta duran tarihi yapı,bugün hem bu işlevini sürdürüyor,hem de eşsiz manzarasıyla görenleri bir kere daha bu güzel kente aşık ediyor.Bir zamanlar ünlü sanatçı Dairo Moreno'nun yaşadığı ve sanatçının adıyla anılan sokak,bugün geçmişin anılarını sessizce koruyor.
İzmir'i kuşbakışı izleyebilecek en güzel yerleden biridir.






24 Aralık 2013 Salı

İzmirli Olmak Dedikleri Bu Olsa Gerek

Türkiye'nin en çok konuşulan ili neresi diye bir araştırma yapsalar İzmir ön plana çıkar.İzmirli olsun olmasın herkes,kızını,yazını,zeybek havasını,kumrusunu,çiğdemini,Kemeraltı'nı,Kordonboyu'nu,35,5'unu ve daha bir sürü şeyi konuşur durur.Bugüne kadar İzmir hakkında çok yazı yazıldı.Son noktayı bundan yaklaşık iki ay önce yazdığı yazıyla Yılmaz Özdil koydu.
Öyle bir yazıydı ki,İzmirli olmanın bütün kodlarını ayan beyan ortaya dökmüştü ve İzmirliliğin şifresini çözdü.


 

Yılmaz Özdil

Herşey bu yazıyla başladı


Türkiye'den sıkıldığım zaman İzmir'e giderim ben.Simit'e gevrek deriz biz.Çekirdeğe çiğdem.Kordon elektrik aleti değildir.Kumru'da kuş değildir bizim için.Yengen'i yeriz derler.Sen sigorta dersin.Biz asfalya deriz.Uzatmayız.Gidiyom,geliyom deriz.


Ve bunun gibi daha bir çok örnek.


Evimiz isterse 800 metre kare olsun,balkonda otururuz.Hıdrellez gibi mazeretler uydurur,sabaha kadar sokakta içeriz.


Paraşüt kulesinden atlamayana kız vermezler;kızlarımızı da tavlayamazsın ha...Canı isterse o tavlar!!!


Bak iddaa ediyorum,okey şampiyonası düzenlense,İzmirli kadınlar alır kupayı.Neden mi? Erkekleriyle kahveye giderler çünkü.Şaşırdın mı? Al buna da şaşır.Askılı giyerler,şortla gezerler,öküz gibi bakarsan,bir çakar,bir de duvardan yersin.


Hava güzel,daralırız,okulu ekeriz.Mezun olduktan sonra öğretmeniyle kadeh tokuşturmayan öğrenciyi zor bulursun İzmir'de.Siz sembol diyorsunuz ama,saat kaç diye Saat Kulesi'ne bakanı bulamazsın,altında buluşanlar bile zahmet edip kaldırmazlar kafasını.


Rahatızdır.Çocukları Kemeraltı'nda kaybederiz,alışverişe devam ederiz,esnaftan biri bulup getirir,çıkışta Kemeraltı Karakolu'ndan alırız.Ağlayıp zırlamak bir yana,çoğu dondurmayı bitirmediği için ayrılmak istemez karakoldan.


Aceleye gelemeyiz! Bir sene önceden duyurmaya başla,de ki,22 Ağustos saat 20'de tiyatro başlıyor.Biz 20:30'da geliriz.Sanatçılar'da İzmirliyse,tiyatro o zaman 21'de filan başlar.


35'imiz var.35,5'uğumuzda var.Arkadan sirenleriyle isterse Cumhurbaşkanı gelsin(bana mı sordu,tarladan gitsin)makam arabasına yol vermeyiz.




İzmirli Ünlülerin Kendi Şehri Hakkında Düşündükleri...

Sezen Aksu(Şarkıcı)

Sezen Aksu İzmir'in kızlarını şöyle anlatıyor:

İzmir'in kızları bir elinde de cımbızları
Dişidir,anadır,efedir gidinin tatlı huysuzları
Çıktılar mıydı ipek çoraplarla kordon boyuna
Savaşta da,aşkta da esaslıdır kadın duruşları
İzmir'in kızları
Korku yok kitaplarında
İzmir'in kızları
Ayıptır söylemesi laf aramızda
Sevişe sevişe de ölür
Dövüşe dövüşe de icabında

Mustafa Denizli(Teknik Direktör)

İzmirli olmak her faturayı cezalı ödemektir.

İzmirli hiçbir yere vaktinde gidemez.Ben hayatta tek bir işe vaktimde giderim.Onu'da İstanbul'da öğrendim.Elektrik,su,doğalgaz farketmez.İzmirli olmak her faturayı cezalı ödemektir.İzmir özgürlükler şehridir.Kordon'da iki gencin öpüşmesi olağandır bizim için.Bu manzaraya bir tek İstanbullular bakar ve şaşırır.

Yaşar Aksoy(İzmir Araştırmacısı Yazar)

Victor Hugo söylemiş:İzmir bir prensestir.

''Les Orientales'' isimli kitabına bulunan ''La Captive'' isimli şiirinin ilk dizesinde, ''Smyrne est une princesse'' demiştir.Yani, ''İzmir bir prensestir.''Hugo İzmir'e hiç ayak basmadan,çok uzaklardan şöyle bir bakıp,ona nasıl prenses diyebilmiştir? Bunun sebebi İzmir'in baskın ''dişilik'' özelliğidir.Bir Amazon kraliçesi tarafından kurulduğu efsanelere kazınmıştır.




Tan Sağtürk(Balet)

Öyle insanlardır ki taştan yapılmış bir kaleye kadife derler.

''Zeytin kokar Tanrıların ağzı,benim doğduğum memlekette'' dedim.Fransa'da,benimle röportaja gelen Fransız gazetecileri sormuştu.Röportaj bu başlıkla yayınlandı.Ege'den batı'dan,Yunanistan'dan gelen dalgalar,çakıl taşlarını okşar.O saatte turunçlar turunculaşırken,imbat rüzgarı içinizi ürpertirken dünyaya geldim.Su birikintilerinde kağıttan gemiler yüzdürdüm.Sokaklara doyamadım.İzmir'de bir kale vardır.Taştan yapılmıştır ama İzmirliler ona Kadifekale adını koymuşlardır.İzmir'de doğup yaşayanların taşa yakıştırdıkları sıfata bakın:Kadife.

Uğurkan Erez(Koreograf)

Kanımız perşembeden kaynamaya başlar.

İzmir'de eğlenceye ayrılan zaman her yerden uzundur.Perşembe akşamından kaynamaya başlayan kanlar,pazar akşamına kadar kendini eğlenceye bırakır.Her kadın güzeldir ama İzmir kızları daha bir başka oluyor nedense.



Ali Kocatepe(Müzisyen,Sanatçı)

İzmirli gönlünce hareket eder sıkıntıya gelmez.

Şu İstanbul'da neredeyse her kasabanın derneği var,bir İzmirlilerin derneği yok.Aslında kurduk da devam ettiremedik.Bir kez daha anladım ki,İzmirli kendi ayakları üzerinde durur,derneklere ihtiyacı yoktur,gönlünce hareket eder,sıkıntıya gelmez.

Kibariye(Şarkıcı)

Oynamadan duramam gülümsemeden yaşayamam.

İzmirli olmak benim için sıcakkanlılığı ifade ediyor.İzmirliler insan sever.Girdiği her ortamda,herkesi kucaklar.Rahatızdır,genişizdir.Ben çok tezcanlıyım,tıpkı diğer İzmirliler gibi.Çat orda,çat kapı arkasında.Oynamadan duramam,gülümsemeden yaşayamam.Öyle kolay kolay karalar bağlayamam.



İzmir Lokması Hayatın Güzel Yanı

Nedir Bu Lokmanın Güzelliği?
Lokma kelimesi Arapçadan ''lukma'' kelimesinden dilimize girmiştir.Yapımında un,maya,şeker ve tuz ile hazırlanan hamrun,sıvı yağda kızartılıp üstüne şerbet dökülüp hazırlanan bir Türk tatlısıdır. Lokma biri küre şeklinde ve diğeri ortası delikli yuvarlak şeklinde olmak üzere iki türlüdür. Küre şeklinde olana halk arasında saray lokması denmektedir. Küre şeklinde olan lokmanın kaynağı Osmanlı Sarayına dayanmakla beraber halk arasında en yaygın olanıdır. Saray lokması özellikle İzmir'in vazgeçilmez bir talısır. Bu yüzden saray lokmasına İzmir lokması da denmektedir. İzmir'de çok büyük bir öneme sahip olan saray lokması dini günlerde, özel günlerde, açılışlarda, düğünlerde ve ölüm yıl dönümlerinde halka ücretsiz olarak dağıtılmaktadır.






Eeee bu güzel tatlıdan bahsetmişken size İzmirli olduğum için bu meşhur İzmir Lokmasından bahsedeyim...
Bu şahane çıtır hamur parçacıklarını yemek için tatlıcıya falan gitmenize gerek yoktur.Sokakta dalgın,yorgun ya da aceleyle yürüyorsunuz;önce mis gibi nefis bir koku algılarsınız ardından beyaz önlüklü amcalar,cıvık hamuru fıştırı fuşturu yağ kazanına sallıyordur.Bu kazanların önünde,şahane oluşumlara kilitlenmiş,o anda hamur parçacıklarından başka birşey düşünemeyen bir insan kuyruğu bekliyordur.Acele etmek gereksizdir,o harika hamur parçacıkları kızgın yağa atıldığı anda kızarır.Diğer beyaz önlüklü amcazade büyük bir kevgirle onları yağdan çıkarır,şerbetler ve bir güzelde tarçın dökerek dağıtmaya başlar.Hele de biraz açsanız anında dalarsınız kuyruğa.Dalabilirsiniz,hiç çekinmenize gerek yok.Bu lokmaları yiyen kadar hayır için döktüren insanlarda çok mutlu olur.
Eğer bu kuyruğun önünden,gözlerinizi bayarak gayet soğuk bir vaziyette geçerseniz,insanlar size garipseyerek bakar.Hiç çekinmeden utanmadan kuyruğa girebilirsiniz.İster oranın yerlisi ol istersen yabancısı ol hiç mühim değil.Sonuçta hayır için yapılıyor bu lokmalar.''Allah kabul etsin'' dersin lokmanı alır gidersin.



Bu nefis tatlıya çok sık rastlayabilirsiniz.Özellikle Cuma günleri daha yaygındır.

İzmir'in Tarihi Tadı:Kumru

Artık İzmir kumrusu denince kimsenin aklına havada uçuşan kuşlar gelmiyordur.Tarifi imkansız güzellikteki lezzeti,sınırları,denizleri,boğazları aşıyor.Uçmaz sandığınız bu balıketli kuş bir bakıyorsunuz İstanbul'da,bir bakıyorsunuz Ankara'da.Ancak bülbül misali;kumruyu altın kafese de koysalar ''Ege,Ege'' diye ötüyor.Ve Ege'nin de en çok Çeşmesini seviyor.


 Bu mis kokulu kuşun tarihi aslında çok eskilere, 19. yüzyıla dayanıyor.Kumru'nun İzmir'e Makedon göçmenler tarafından getirildiğine inanılıyor.En az tadı kadar ünlü adını da,Konak Meydanı'nda minik ve telaşlı adımlar atan kumru kuşlarından alıyor.1966'da lezzet adına bir devrim yaşanıyor.Ve Amerikalı askerlere tercümanlık yaparken hamburgerle tanışan Hüseyin Pekmen;kumruyu gerçek bir çeşme sevdalısı yapmak için biraz bronzlaştırmaya yani kızartmaya karar veriyor.Hem kumru ekmeğini hem de içine koyacağı malzemeleri mangala,kömür ateşine atıyor.Sucuk ile eski kaşarı ateşin üzerinde adeta dans ettiriyor.Ve kumru o tarihten itibaren damakları şenlendirmeye devam ediyor.


Konak Meydanı'ndaki Kuşlar 
Bu ekmeğe neden Kumru adı verilmiş? Bir zamanlar Konak Meydanı'nı dolduran kumru kuşlarına fiziki benzerliğinden kaynaklandığı söyleniyor.

19. yüzyılda İzmirliler tarafından çokça tüketilen kumru,2. Dünya Savaşı sonrası unutulmuyor.60'lı yıllarda sadece pazarları sıcak olarak çıkartılıp,içine İzmir tulumu ve domates konularak yenilmeye başlanıyor.

Hüseyin Usta'nın Eli Değince
1966 yılında  Hüseyin Pekmen kumruyu sıcak sandviç olarak yapıyor.Ekmeği ve içindekileri mangalda kömür ateşinde kızartıyor.İçine eski kaşar,sucuk ve domates koyuyor.Kumru o tarihten beri öyle yeniyor.Daha sonra salam da katılıyor.


Sahicisini Yapmak Zor
Kumru ekmeğinin esmer renginin nedeni hamurun fırına sürülmeden önce pekmeze yatırılması.Susam pekmezin üzerine serpiliyor.Hamurun özelliği nohut mayası kullanılmasında.Kumru Hüseyin diğer kumrucular gibi hazır maya kullanmayı reddediyor.Nohut mayasıyla yapılan ekmek bayatlamıyor,sünger gibi şişmiyor ve tıkız bir yapısı oluyor.
Kumru sadviçinin diğer bir püf noktası taze kumru ekmeğinden yapılamaması.Taze kumru en az 14 saat dolaplarda soğutularak bekletiliyor.Bu yöntemi Kumrucu Hüseyi'nden başka pek kullanan kalmamış.Çünkü kumrunun soğuk dolaplarda bekletilmesi maliyeti artırıyor.Tıpkı nohut mayası gibi.Kumrucu Hüseyin mayasını kendi hazırlıyor.Kumrucu Hüseyin'in vazgeçmediği son incelik ise kömür ateşi.Tüplü ocak kesinlikle kullanmıyor.  


Bir İzmir Klasiği:Boyoz

İzmirlilerin sabah evden çıktıklarında koşa koşa bindikleri vapur ya da otobüslerden iner inmez karşılaştıkları bir Ege klasiğidir boyoz...


Özellikle iş dünyasının yoğun olduğu Konak,Çankaya,Basmane,Alsancak civarındaki tüm iskele ve duraklar boyoz satıcıları ile doludur ve yanında olmazsa olmazı yumurta ile birlikte


Çünkü boyoz yumurta olmadan yenmez çoğunlukla.Boyozun kendine yumurtayı en yakın dostu olarak seçmesi bir rastlantı değildir aslında.Çünkü boyozun yüzyıllardır bir kan davası vardır yakın akrabası gevrek ile.
Sabahları ya da akşama doğru sıcak sıcak ve yanında,üzerine tuz ve karabiber serpilmiş haşlanmış yumurta ve taze demli çay ile yenen boyoz,neredeyse İzmir sabah kahvaltılarının vazgeçilmez ürünlerinden biridir.


Seyyar satıcıdan yumurtası ile beraber satın alıp eski gazetelerden kesilmiş parçalara paket yaptırarak,mevsimine göre,sabah serinliğinde veya kış soğuğunda elinizde kahvaltılığınız,kolunuzun altında gazeteniz,işyerinize veya yakındaki kahveye giderken,avuçlarınızda boyozun sıcaklığı ve burnunuzda kokusunu hissetmek gün için en iyi başlangıç olmalıdır sıradan bir Egeli için heralde?


BOYOZUN TARİHİ
Yüzyıllardır İzmir ve çevresinde tüketilen boyoz aslında bir Musevi yiyeceğidir. Zaten artık kullanılmasa da geçmişte “Yahudi Böreği” olarak da geçtiğini biliyoruz adının. Araştırmalar bu yiyeceğin kökeninin Sefarad kültürüne dayandığını gösteriyor. Sefarad kökenli Musevilerin İspanya’dan gelirken yanlarında getirdikleri bir ürün olan boyoz, doğal olarak yalnızca Ege Bölgesine has bir ürün değildi.Seferad yahudileri, Ege Bölgesi başta olmak üzere İstanbul ve Anadolu’nun pek çok yerine dağıldıklarında da boyozu Anadolu halkına tanıtmışlardı. Ama sadece İzmir ve çevresinde beğenilip, ticari bir ürün gelebildi boyoz.Boyoz ustaları arasında en ünlüsü efsanevi Boyozcu Avram’dı. Kemeraltı’nda bulunan fırınında yaptığı boyozlar halk arasında çok ünlü idi. Hatta Avram usta öldükten sonra çok sayıda fırın bu üne sahip çıkarak kendi ürünlerini “Boyozcu Avram’ın boyozları” adı ile satmışlardı.Bu kadar ünlü ve yaygın bir yiyecek olan boyoz sözcüğünün anlamını bulabilmek için Yahudilerin 1492 yılındaki İspanya’dan Anadolu’ya gerçekleştirdikleri göçe dönmemiz gerekiyor. Seferad olarak anılan bu Museviler yolculukları sırasında yanlarında sadece inançlarını değil, aynı zamanda kültürlerini de getirmişlerdir.

 
Eğer bir gün yolunuz buralara düşerse bu nefis lezzeti tatmayı unutmayınız...